Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK der ki; “Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur."
Yaşlanma süreci doğumla başlayan biyolojik bir zincir olup, insan hayatında belki de en çok hassasiyet gösterilmesi gereken dönemdir. Araştırmalar; Türkiye'de son 5 yılda 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun yüzde 17 artarak, 6 milyon 895 bin 385 kişi olduğunu göstermektedir. Tahminler ise; yaşlı nüfus oranının 2023 yılında yüzde 10,2; 2030 yılında yüzde 12,9; 2040 yılında yüzde 16,3’ lere ulaşacağı yönündedir. Bu durum, sosyo-kültürel alan dahil olmak üzere, sağlıktan çevreye, istihdam edilecek iş gücüne, aile yapısına kadar bir çok alana etki etmektedir.
Yaşlılarımızın toplumsal yaşama aktif olarak katılarak; sosyal, kültürel ve ekonomik haklara sahip bir yaşam sürmelerini sağlamak için her birimize önemli görevler düşmektedir. Yaşlanma biyolojik olarak hepimizin yaşam döngüsünde ulaşacağı noktadır. Bu yüzden, empati yaparak düşünmeli; temel haklar, ihtiyaçlar ve tercihlere göre büyüklerimizin topluma katılmalarına ve katkı sağlamalarına yönelik çalışmalar desteklenmelidir. Büyüklerimizin sağlıklı ve huzurlu bir yaşlılık dönemi sürmeleri adına eğitimden sağlığa gerek duydukları her türlü donanım konusunda halkımızın bilgilendirilmesi yanında, gençlerimiz de aile geleneklerimizden kopmamaları için bilinçlendirilmelidir.
Bu duygularla; yaşam enerjisi ile yaş alan bir toplum bilincinin oluşmasına yönelik sağlık hizmetlerini geliştirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kutlanan; 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’ ndegeleceğimizi aydınlatan ışık kaynaklarımız büyüklerimize olan saygı ve sevgimizi hiçbir zaman eksiltmememiz gerektiğinin altını çizerim.