Sabah saat 09.00’dan itibaren çalmaya başlayan telefonumuzun karşısındaki tanıdıklarımızın nerede ise tamamı çocuklarına iş, yakınlarına tayin, akrabalarına ise daha yüksek bir kademede makam isteklerini sıralayıp duruyorlar. Daha ...
Sabah saat 09.00’dan itibaren çalmaya başlayan telefonumuzun karşısındaki tanıdıklarımızın nerede ise tamamı çocuklarına iş, yakınlarına tayin, akrabalarına ise daha yüksek bir kademede makam isteklerini sıralayıp duruyorlar.
Daha iyi bir hayat adına yapılan bu taleplerin elbette ki tamamını karşılamak mümkün değil.
Zira şartlar belli.
Sözünü etiğimiz taleplerden kurtulur kurtulmaz eğer içebilecek bir bardak çay bulabiliyorsak hemen bir köşeye çekiliyor, bizim hayatımızın da nasıl sürdüğü ile ilgili hesaplar içerisine dalınca karşımıza o hep bildik “Dünya malını hesaplamak için 2 hesap makinası, bir tane metre, birde telefon aldım oturdum masaya Ölçtüm, biçtim ,çıkardım, topladım, böldüm, parçaladım, çarptım, cosinüs, sinüs, tanjant, kotanjant, geriye 2 metrelik beyaz KEFEN kaldı..” ibaresi çıkıyor..
Sonra farkına varıyoruz ki ömür geldi, gidiyor, bizimle birlikte dünyaya gelenler özellikle de gençlik çağlarının başında “Hep 18 yaşında kalacağım” diye düşünenlerin tamamı şu sıralarda “yaprak dökmüş ağaçlar” gibi ömürlerinin son dönemlerini yaşıyor ve kendisini geçmişin muhasebesini her zamankinden daha fazla yapmak zorunda hissediyor.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde dünyaya “merhaba” dedikten sonra dedesinden, babasından miras kalmayan, şans oyunlarından da büyük ikramiye kazanamayan ve zor şartlarda lise son sınıfa kadar gelme başarısını gösteren ortalama bir Türk gencinin önündeki yıllar için 3-4 tane temel beklentisi olduğunu o çağları yaşamış olan herkesi bilecektir.
Lise son sınıfa gelme başarısını gösteren Türk genci gelecek dönemler ile ilgili eline aldığı kalem ile önündeki karalama kağıdına “Birinci önceliğim Cumhuriyet kurulalı beri her gelen hükümetin yaz boz tahtasına çevirdiği eğitim sisteminin ortaya çıkardığı zorluklar dolayısı ile güç bela gelebildiğim lise son sınıftan mezun olup iyi, iyi olmasa da ortalama bir üniversiteyi bitirmem lazım, üniversiteyi bitirebildiğim takdirde, askerlik yapmam lazım zira bu memlekette askerlik yapmayana adam demezler, kız vermezler, askerliği sağ salim bitirebilir geriye dönebilirsem, hayatımı devam ettirebileceğim bir iş bulmam ondan sonrada helal süt emmiş bir aile kızı bulursam evlenir hayatıma devam ederim” şeklinde not aldıktan sonra kağıda yazdıklarını hayata geçirmenin yollarını aramaya başlar.
Lise son sınıfa gelen ve önümüzdeki yıl gireceği iki aşamalı sınavı düşünürken bir sabah TEOG ile birlikte üniversite sınavlarında da bir değişim olduğunu, bu değişimin nasıl olacağı ile ilgili bilgilerinde sorumlular tarafından ilerleyen günlerde açıklanacağı ile ilgili haberi duyar duymaz “dakika bir gol bir” misali hayata geçirmeye çalıştığı planlarının başlamadan akamete uğradığını büyük bir şaşkınlıkla anlar.
Liseyi bitirmek zor, üniversite sınavını kazanmak kazandıktan sonra da bitirebilmek ondan daha zor, bir taraftan okumaya çalışacaksınız, bir taraftan başta FETÖ ve aşırı sol örgütler olmak üzere memleketin zararına çalışan ne kadar örgüt varsa onlardan uzak kalmaya çalışacaksınız,
Emekli maaşı ile üniversitede çocuk okutmaya çalışan Anne babada yeteri kadar para olmadığından üç öğün makarna yemeye talim edeceksiniz, Kredi Yurtlar kurumunda barınacak yer kalmadığından hayat zindan olacak ve bu kadar zorluk içerisinde üniversite mezunu olmaya çalışacaksınız.
Hadi var olan bütün olumsuzluklar aşıldı ve genç kardeşimiz üniversiteyi bitirme başarısını gösterdi. Daha okulun kapısından çıkar çıkmaz Askerlik Şubesi kollarını açarak “Hadi bakalım devlet senden vatan hizmet bekliyor” diyerek sizi alır bu yaşınıza kadar hiç görmediğiniz yolunuzun hiç düşmediği bundan sonrada düşeceğini sanmadığımız bir dağ karakoluna sizi nöbetçi olarak gönderir.
Askerlik süresi boyunca başta PKK olmak üzere sayıları artık belli olmayan terör örgütleri ile çarpışmaya başlandığında terör örgütleri tarafından şehit edilme, yaralanma, vücudunun bir uzvunu kaybetme, kaçırılma gibi hadiselerin bir tamamından sıyrılıp terhis olduğunda sıra kaldığını düşündüğü son iki noktaya gelir.
Bunlardan birincisi aslında en zoru elindeki ne işe yaradığını bilmediği Üniversite diploması ile herhangi bir kamu kurumuma yada parası bol bir özel sektör kuruluşuna girmeye çalışmaktır,
Elinde diploması ile o devlet dairesi senin bu özel kuruluş benim diye umutla koşturup duran arkadaşımız birden bire Rahmetli Mahsuni Şerif’in
“ Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara'da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun?"
türküsünü duyar “Arkanda herhangi bir siyasi güç yoksa bırak devlet dairesine girmeyi, herhangi bir okulda hizmetli bile olmazsın” gerçeği ile karşı karşıya kalır ve geriye iş bulamayan her Türk gencinin modası asla geçmeyecek olan “Okeye dördüncü” mesleğine ister istemez “Merhaba” demek zorunda kalır.
Askerlik yapan ancak elinde hiçbir işe yaramayan üniversite diploması ile dolaşıp duran genç kardeşimiz “nasıl olsa iş yok hiç değilse evleneyim” diye düşünür, bu düşüncesinin aile fertleri tarafından da onaylanması ile “Helal süt emmiş” bir hanım bulduktan sonra “Erik Dalı Gevrektir/Amanın Basmaya Gelmez/El Gızı Naziktir/ Amanın Küsmeye Gelmez” türküsü eşliğinde oynadığını sanan ancak ne yaptıkları bugün bile anlaşılmayan kalabalık bir misafir kitlesi eşliğinde dünya evine girer.
Sonrası malum... “İyi bir iş buldun bulmadın. Herkes tatile gidiyor biz gidemedik. Yan komşumuzun hanımının son model arabası var sen bana neden araba almıyorsun” serzenişleri içerisinde hayat sürer gider.
Bizim mizahi bir üslup ile anlatmaya çalıştığımız ve okuyucuların da tebessüm etiğini, düşündüğümüz bu yazıda olup bitenler aslında kendimizi bildik bileli, bizden önce yaşayıp bu dünyadan ayrılan nesillerinde karşı karşıya kaldıkları acımasız hayat şartlarının bir özeti olsa gerek.
Hayata hazırlanmak adına hangi okula gideceğimiz,nasıl mezun olacağımız belli değil, Üniversitede okumak istediğimiz bölüm ile ilgili karar kesinlikle bize bırakılmıyor, askerlik yapmayan için “sen daha adam bile sayılmazsın” yaftası hazır.
Askerlik bitse iş yok, işi bulsan bir sabah kurumun kapısından girmek için kullandığın giriş kartı “Kırmızı” yanıyor, güvenlik görevlisi size içerisinde bir çek olan zarfı verip “Kurum ekonomik sıkıntılar nedeni ile küçülme kararı aldı, İş akdiniz feshedilmiştir” diyor, mosmor olmuş bir yüz ifadesi ile ”Borçlarımı, kredilerimi nasıl ödeyeceğim, evime nasıl ekmek götüreceğim” şeklindeki soruya da çoğu zaman “git derdini Marko Paşaya anlat” cevabı gelir.
Bu işler ne zaman düzelecek?..
Hangisi siyasi yapı çektiğimiz bu eziyete son verecek?
“Bu ülkenin gerçek gündemi sadece ve sadece ekonomidir. Ekonomiye bağlı olarak İşsizliktir,bunların dışında ne varsa tamamı yapay gündemdir” diyecek ve 80 milyon Türk vatandaşını Norveç gibi İsveç gibi tam olarak İskandinav ülkerleri gibi bir standarda çıkartacak?
sorularına cevap verdiğimiz gün bizi yoran pek çok karmaşadan da kurtulmuş olacağız.
Öbür türlü daha uzun yıllar mutsuz şehirlerde bir kesim “Hayatımız tesadüflere bağlıydı” diye hayıflanırken bir başka grupta “tesadüf diye bir şey yoktur tevafuk vardır” iddiasını asla terk etmeyenlerin kavga ettiği bir dünyada bizde arada kalmış mutsuz hayatlar süren insanlarla ilgili hiçbir işe yaramayan yorumları yapmaya devam edeceğiz.
Allah sonumuzu hayır eylesin.