Yazmak istediğim çiçekli böcekli yazıları seçim bitene kadar yazamayacağım gibi görünüyor. Seçimden sonra da başka yazıları yazmak zorunda kalacağımı biliyorum.
Bugün bir okuyucum telefon etti ve geçen haftaki yazıyı anlayamadığını söyledi. Telefon numaramı nasıl buldu bilmiyorum ama bugünkü yazımın konusunu değiştirdim. Millet ittifakı üzerine olan yazı yerine ekonomist Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi politikaları üzerine yazmaya karar verdim.
Dolar şu anda 16.86 TL. Peki, 13 Aralık gününden bugüne iki – üç gün içinde ne oldu?
Türkiye’de en büyük para 200 TL. 2009 yılında piyasaya sürüldüğünde karşılığı 131 dolarmış bugün 12 dolar. Düşünebiliyor musunuz Türkiye’de piyasadaki en büyük para 12 dolar!
Avrupa’da 500 Euro’ydu ama duyduğuma göre kaçakçılık yapılıyor diye 500 Euro’yu piyasadan çekiyorlar. Bir ülkenin piyasasındaki en büyük paranın 12 dolar olduğu özeti bir iflasın özeti gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi Çin modeli isimli ekonomi politikasıyla kontrollü bir şekilde ekonomide bazı artışlara gidip dengeleri devam ettireceklerini öngörüyorlardı. Ama öyle olmadı.
Pazartesi günü Erdoğan Merkez Bankası başkanı ve diğer kamu bankalarının yöneticileriyle toplantı yaptı ve kendi PR’ı için piyasaya 850 milyon dolar daha sürdü. Kendilerini başarılıymış gibi göstermek için kamunun bugüne kadar biriktirdiği dövizleri tekrar piyasaya sürerek doların 14 TL’nin üzerine çıkmasına engel olmaya çalıştılar.
Bu ne anlama geliyor?
Bundan sonra ellerinde çok fazla enstrüman kalmadığını ve dolar konusunda her üste çıktıkları limiti biraz daha aşmamak için son kuruşuna kadar harcadıkları anlamına geliyor. Bunu yapıyorlar fakat tekrar yerle bir oluyorlar.
Pazartesi günü birçok uzman Türkiye ekonomisi hakkında görüşlerini belirtti. Bir yandan da bir anayasa hukuku profesörü olan İzzet Özgenç de görüşünü açıkladı. İzzet Özgenç bir zamanlar Cumhurbaşkanıyla çok samimiydi ama …
İzzet Özgenç “Türkiye’de ekonominin çöküşü kullanılarak Türkiye’de bir olağanüstü hal ilan edilebilir mi? Ekonominin çöküşü, içerideki buhranı, sokaktaki çaresiz insanı neden olarak göstererek bir sivil darbe gibi olağanüstü hal ilan edebilir, ülkede hukuku tamamen askıya alıp yollarına devam edebilir mi” diye sordu. Anayasada cumhurbaşkanının yetkileri olduğunu ve bunu yapmaya yetkisi olduğunu belirtti.
Tüm bunlar Türkiye’nin durumunu gösteriyor. Hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki uzmanlar ekonomi en ufak bir gelişmenin olmasının imkansız olduğunu söylüyor. Bu noktada muhalefetin omuzlarından tutup silkelemesi gereken kitle %15’lik kararsız kitle. Bu kitle AKP’den koptu ama bu şartlarda bile nereye gideceklerini bilemiyor. İşte, muhalefet bu kitleyi kazanabilmeli, ikna edebilmeli.
Muhalefet bu kitleye bir rüşvetle veya ulufeyle kamu kasalarından saçılacak olan ama çok kısa sürecek bir rahatlamayla birlikte AKP’ye oy vermelerinin tarihin en büyük facialarından biri olacağını anlatması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı ekonomi politikası konusunda ne yapıyor?
Cumhurbaşkanı görevden aldığı Berat Albayrak’ın yürüttüğü ekonomi politikasının aynısı uyguluyor. Hatırlarsanız, Berat Albayrak tam 128 milyar doları bozdurarak kendisini, Recep Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti başarılıymış gibi göstermeye çalışmıştı. Dolar her yükseldiğinde Erdoğan da Berat Albayrak’tan farklı bir şey yapamıyor.
Ekonomik çöküşün nedenini bir uzman “Merkez Bankası’nın alabileceği hiçbir karar bu çöküşü durduramaz çünkü ekonomi yapısal olarak çökmüş durumda” dedi.
Ben bunu şuna benzetiyorum: Recep Tayyip Erdoğan altı delik bir çuvalın içine sürekli para atıyor ve rahatlama sağlamasını bekliyor. Bu imkansız. Yurtdışındaki uzmanlar da bu görüşte olduğu için Türkiye ekonomisinde bir düzelme beklemiyorlar. Bugüne kadar okuyabildiğim makaleler, raporlar, ekonomiye yön veren uzmanların uyarıları bu yönde. “Türkiye ekonomisinde bir düzelme olmayacak herkes kendisini bir çakılmaya göre ayarlasın. “
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Düne kadar Avrupa Birliği Erdoğan’ın kapısına geliyordu hatırlıyor musunuz? Merkel bir ay içinde iki veya üç kez Türkiye’ye gelmişti veya Erdoğan’la birkaç ay içinde üç kere görüşmüştü. Nedeni neydi?
Türkiye göç yolları üzerinde bir ülkeydi. Suriye ve Afganlıların Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelmesine engel olmasını istiyorlardı. Bugün Türkiye göç yolları üzerinde olmaktan çıktı ve kendisi göçmen üreten bir ülke haline geldi. Geçenlerde bir veriyle karşılaştım. Pasaport başvuruları %100 oranında artmış, biliyor musunuz? Herkes pasaport almaya çalışıyor, insanlar kendisini ve ailesini en yakın zamanda demokrasisi ve hukuku işleyen bir ülkeye atma derdinde. Türk insanı ülkeyi terk ediyor.
İktidar sokak röportajcılarını susturdu ama cep telefonlarıyla yapılan çekimlerde insanlar ekmek kuyruğunda saatlerce bekliyorlar. Ekmek kuyruğundan bahsediyoruz. Margarin,tüp veya sıvı yağ değil. Kuru ekmeği biraz daha ucuza veya uygun fiyata almak için insanlar o kuyruklarda yağmur altında bekliyor. Fakat bana ilginç gelen bir şey var. Gerçekten de o kuyrukta bekleyen kişilerle bir anket yapsak AKP’nin %30’a yakın oy alacağını görebiliriz.
Mecliste Cumhurbaşkanlığı Bütçesini savunan AKP’li bir kadın vekil konuşmasını “Bize diz çöktüremeyeceksiniz, ezanımız susmayacak, bayrağımız inmeyecek” kelimeleriyle bitiriyor. Vekilin parası Türk Lirasında mı yoksa dolarda mı duruyor, kasasında ve bankasında kaç dolar var merak ettim doğrusu. İktidar insanlar açlık çekerken dini ve milli hamasetle bu tabloyu izah etmenin alıcısı olmadığını göremiyor. İnsanlar tokken iktidar çalıyordu ama o zamanlar kitleler “Çalıyor ama çalışıyor” diyordu. Çünkü o zaman kitleler toktu. Bugün insanlar aç olduğu artık oy verme ihtimali yok.
Sosyal medyada bir görüntüye rastladım. A101 gün ortasında kapısını kapatıyor ve fiyat ayarlaması yapmaya çalışıyor. Müşterileri içeriye sokmuyor. Bu etiket değiştirme işi böyle olmaz bence. Benzin istasyonlarında olduğu gibi dijital etiketlendirme getirsinler, o dijital etiketlendirmeyle birlikte masa başında çok seri bir şekilde fiyatları değiştirebilirler.
İşte, Prof. Dr. İzzet Özgenç benim okumalarıma göre bu tabloyu gördüğü için “Bu gidişatın bir sonraki hamlesi gıda yokluğu veya sıkıntısı, gıda sevkiyatında oluşacak sorunlar var. Bir sonraki hamlede Türkiye yağmalamalara doğru gidiyor. Bu sıkıntı bu kadar büyürse içeride gerçekten bir buhran oluşabilir” diyor. Bu buhran tehdidinin altını çizerek “bir olağanüstü hal ilan edilebilir” diyor.
AKP artık görevi devredecek bakan bulamıyor farkında mısınız? Göreve gelen bakan tabloyu görüyor ve o çöküntü altında kalmamak için görevden affını istiyor. Geçenlerde yeni Maliye Bakanı Nurettin Nebati iş insanlarıyla bir toplantı yapmış. Maliye bakanın işadamlarıyla ve medyayla yaptığı konuşmadan BirGün Gazetesinin başarılı bir şekilde çektiği satır başlarını okudum. Maliye Bakanı toplantıda “Bize güvenin dedikten sonra yarın 100’er milyon dolar bozdurun ve Türk ekonomisine destek verin” dediği söyleniyor. Bu açıklamayı yapan bir maliye bakanına piyasalar güvenebilir mi? O toplantıdan çıkan iş insanları arabalarına giderken akıllarından neler geçti acaba? Çok ilginçtir, maliye bakanının somut olarak söylediği bir şey yok hatta Çin modelini reddetmiş. Evet! Cumhurbaşkanının çözüm olarak sunduğu Çin modelini reddetmiş. Üzerinde çalışılmış bir ekonomi modeli olmadığından olabilir mi? Maliye Bakanı ekonomist de değil. Bu nedenle görünüşe göre bir model de öneremeyecekler.
Maliye Bakanının güvenle ilgili konuşması şöyle devam ediyor : “Bize güvenin inanın, yeter ki bize güvenilsin, güven tesis edelim ….. “ Böyle devam ediyor. Bir model yok, bir çıkış yolu yok. Tekerleme gibi güven kelimesini tekrarladığı için dolar bugün 16.86.
Maliye Bakanının söylediği bir başka cümle:
“Sizin kaybedeceğiniz neyiniz var? Bir maaşınız var. Biz kaybedersek her şeyi kaybedeceğiz. “
Maliye Bakanı açıkça “Siz zaten açlığa mahkumsunuz, buradan çıkma şansınız yok, biz kaybedeceğiz asıl ne kaybedersek”
Dün artırılan asgari ücret de 4250 TL. Yani 270 dolar. Seçim yatırımı. Umarım muhalefet sözünü ettiğim %15’lik kararsız kitleyi ikna edebilir.
Peki , ekonomik modeli olmayan bir ülkede muhalefet ne yapmalı?
Muhalefet çok güçlü bir ekonomik program açıklaması, bunu markalaştırması ve bir isim koyması gerekiyor. Bunu adım adım nasıl yapacaklarını anlatmamalılar. Kendilerinin sadece iktidara gelmesi, hukuka ve demokrasiye dönülmesinin bütün piyasaları çok ciddi bir şekilde rahatlatacağını güçlü bir ses tonuyla hem halka hem de uluslararası piyasaya anlatması gerekiyor.
Türkiye’nin çıkış şansı kalmadı. Demokratik seçim olursa muhalefete de büyük çöküş, büyük bir hezimet bırakacaklar. Bu iktidar yoluna devam ettiği ve erken seçim kararı almadığı sürece iflasın boyutları daha da artacak.
Muhalefet gerçekten sokağa inip toplu mitingler yapıp bir ekonomik politikayla birlikte erken seçim talep etmesi gerekiyor.