Bugünlerde içimizi yakan, yüreğimizi burkan bizi derin acılar içerisinde bırakan Yangın tehlikesi ile biz yıllar önce birisi evimizde biriside gazetede karşı karşıya kalmış insanın üstüne üstüne gelen ve bir sürü insanı çaresiz b...
Bugünlerde içimizi yakan, yüreğimizi burkan bizi derin acılar içerisinde bırakan Yangın tehlikesi ile biz yıllar önce birisi evimizde biriside gazetede karşı karşıya kalmış insanın üstüne üstüne gelen ve bir sürü insanı çaresiz bırakan bu tehlikenin ne kadar acımasız bir hadise olduğunu bire bir yaşamıştık.
Son birkaç gündür başta Manavgat ilçemiz olmak üzere yurdumuzun çeşitli bölgelerinde 50’ye yakın yerleşim merkezi yanıyor, Yangının başlaması ile birlikte müdahale şansı olup söndürülebilen yerlerde olmasına karşın şu sıra son dönemlerin en büyük afetini yaşıyoruz demek yanlış bir ifade olmasa gerek.
Türkiye’nin 50’den fazla yerleşim merkezinde birbirinin peşi sıra yangın başlayınca hepimiz bir anda “Ne oluyoruz, sabotaj mı var, yangını kişi yada kişiler mi çıkartıyor?” şeklinde endişe dolu zamanlar yaşamaya başladık.
Son yıllara kadar meydana gelen büyük çaplı yangınlar sırasında yetkilerin “Şu kadar ağaçlık alan yandı ama şükürler olsun ki can kaybımız yok milletimize geçmiş olsun temennisinde bulunuyoruz” ile başlayan açıklamalara şahit oluyoruz.
Okuma yazma oranının artması, çevre bilincinin geçmiş yıllara nazaran biraz daha olgunlaşması ama daha da önemlisi insanımızın hayvanlara olan sevgi ve sempatisi arttıkça yetkililerin “Şükür can kaybımız yok” şeklindeki ifadeleri de hava da kalmış oldu.
Yetkililer son orman yangınında “Şükürler olsun can kaybımız yok” diye açıklama yaptığı anlarda medya kuruluşlarında yangından kaçamadıkları için kömür haline gelmiş kaplumbağaları, tavşanları, yangının ortasında kalmış ve canını kurtarmaya çalışan koyunları, kuzuları, büyük baş hayvanları gördükçe “Lanet olsun bu ormanları yakanlara” diye beddua etmekten başka bir çaremizin kalmadığını anlıyoruz.
Orman yangınlarını sadece ağaçların ortadan kalkması yada insanların can kaybı olmaması açısından değerlendirmek son derece yanlış, yukarıda da belirttiğimiz gibi yangın tehlikesi ile iki kez karşı karşıya kalmanın çaresizliğini yaşayan birisi olarak o mahşer yerinde hiçbir şeyden haberi olmayan hayvanların çaresizliğini de çok net bir şekilde anlayabiliyoruz.
İnsan yangın tehlikesi sırasında son çare olarak “Bari canımı kurtarayım, mal mülk yansa da bir noktadan sonra önemi yok çalışır bir şekilde kaybettiklerimi kazanabilirim” diye düşünerek kendisini yangın bölgesinin dışına atabiliyor.
Peki yangından kaçamadıkları için
Kömürleşen kaplumbağalar
Ateş topuna dönmüş tavşanlar
Bağıra bağıra can veren koyunlar kuzular, keçiler
İsimlerini bile bilemediğimiz ağızsız dilsiz hayvanlar
Uçmaya bile fırsat bulmadan canlı canlı yanan kuşlar
Ve toprağın altında yaşarken hiçbir şeyden habersiz yanıp küle dönen canlılar.
Düşünebiliyor musunuz orman yakanların bu dünyaya ve bu dünyada yaşayan bir sürü canlıya verdikleri zararı.
Üç metre orman yeri açacağım diye ormanı yakan yada turizm mekanı yapacağım diye bile bile orman yakan ormanı yakarken de yüz binlerce, milyonlarca canlının diri diri yanmasına sebep olanlar.
Nasıl can vereceksiniz?
Allah’ınızdan bulun..